Kayıtlar

Temmuz, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
- Heey! Kimsin sen, söyle! + Senin gibi bir hayvan. Bana insan gözü gösterdiğin için yüreğini kurtlar kemirsin. - Adın ne? Kendin insan olduğun halde gene insanlardan nefret mi ediyorsun? + Ben adamcılım. İnsan oğlundan nefret ediyorum. Senin iyiliğin için söylüyorum, keşke köpek olsaydın; seni biraz olsun severdim.

Sağ Anahtarı

Kapı çaldığında aklıma ilk gelen “o” olmuştu. Ama niye gelsindi ki? Karşımdaydı... Suçluluğunu kabullenmiş, yere bakıyordu. Onu orada öylece bırakarak, içeri girdim. Üç adım attıktan sonra arkamda kapı kapanmıştı. Tek söz etmeden beni takip ediyordu. Masanın başındaki sandalyeye oturdu. Günlerdir uyumadığından bahsediyordu sözlerini kanıtlayan kanlı gözleriyle. Af dilerken dili sürçüyordu. O konuştukça benim midem bulanıyordu. Ve tekrar, tekrar… O andan itibaren kaseti tersten dinlermişçesine dinledim onu. Siyah buruşuk gömleğini sıyırıp kol saatine baktı. Bir adım geriye gittim. Eğildim. Altında kahverengi pantolonu vardı. Siyah ve kahverenginin uyumsuzluğundan bahsederdi hep. Evden aceleyle çıktığı belliydi. Yine saate baktı. Gömleğinin yakasını düzeltti, -geriye kalan her şey düzgünmüş gibi- kısa, bencil bir ah çekti. Masada duran gazetelerin üzerine bir şeyler çizmeye başladı. Sol eliyle çiziyordu. Hafızamı yokladım. Sağ eli ile yazıyor olması gerekiyordu, en azından öyle hat

Çukur

Tek yönlü sokağımızın tam girişindeydi. Onlarca arabayı gazi bırakmıştı, sonunda üzerini örtmeye karar verdiler. İçini doldurmamışlardı, üstünü örtmüşlerdi çukurun. Her geçen gün yeni bir örtü gerekiyordu, her yeni gelen kırılıyordu çünkü. İçini doldurmaya çalışmıyorlardı, sadece örtüyorlardı. Geçici bir süre dayansın, yeterdi. İşe gidip gelirken, yani sabah akşam başında durup bir şeyler tartışan o pala bıyıklı, göbekli adamları görüyordum. Her gün yeni -çözümü kuvvetle sağlayamayacak- çözümler üretiyorlardı. Yine bir sabah evden çıktığımda onları gördüm. Sokağın başına “Büyük Araçlar Giremez!” yasaklı tabelayı asıyorlardı. Zaten büyük araçlar geçemezdi ki sokaktan! Sokağın kurallarına göre artık oradan -zaten geçemeyen- büyük araçlar geçmeyecekti anlaşılan.
Temmuz'da nezle olmak, üç bataniyeyle örtünülen bir gecenin sabahında otobüse binip işe giderken Havuç'u görmek. Sonra bunu blog'a postlamak, ayrı.

Sen de yaz yaz yaz bir kenara yaz

Okulun kapanmasından açılmasına kadar olan bir süreci kapsayan tatil kavramı benim için şeklini değiştireli iki yıl oluyor. Eskiden, takriben üç ay boyunca yazlık evde kalınır, İstanbul özlenirdi. Geçen hafta kullandığım izin süresince "7 gün kaldı, 5 gün kaldı, yarın gidiyoruz 9'a kadar denizdeyim bugün" deyişlerim ve dönüşte işleri nasıl halledeceğimin endişesiyle bolca geri sayım yaptım. Övündüğüm 'gerçek ten rengi'min yerine yeni arap bacı imajım pek hoş olmadı. "20 bacağıma, 30 göbeğime" modunda şemsiye altı ve deniz arasında mekik dokumam, güneş ile aramda oluşan keskin bağa gölge düşürmeyi başaramadı ne yazık ki. 5 metre uzaktan "tatilden yeni döndüm ki ben" sinyali yayıyorum. Ayağımda deniz kestanesi dikeni ve hayvani bir kaya yarığıyla ayakkabılar içinde hafifçe topallarken tenimin yanığı ile dikkatleri iyice üzerime çekiyorum! Şaka be şaka o kadar kararmadım. Pembe telefonum kırıldı, çift sim kartlı telefon modasına uymak üzereyim. Ba
Resim
Bugün bana "iyi ki doğdun" diyenlere, "sen de iyi ki doğdun" diye cevap verdim.