Çukur

Tek yönlü sokağımızın tam girişindeydi. Onlarca arabayı gazi bırakmıştı, sonunda üzerini örtmeye karar verdiler.
İçini doldurmamışlardı, üstünü örtmüşlerdi çukurun. Her geçen gün yeni bir örtü gerekiyordu, her yeni gelen kırılıyordu çünkü. İçini doldurmaya çalışmıyorlardı, sadece örtüyorlardı. Geçici bir süre dayansın, yeterdi.
İşe gidip gelirken, yani sabah akşam başında durup bir şeyler tartışan o pala bıyıklı, göbekli adamları görüyordum. Her gün yeni -çözümü kuvvetle sağlayamayacak- çözümler üretiyorlardı.
Yine bir sabah evden çıktığımda onları gördüm. Sokağın başına “Büyük Araçlar Giremez!” yasaklı tabelayı asıyorlardı. Zaten büyük araçlar geçemezdi ki sokaktan! Sokağın kurallarına göre artık oradan -zaten geçemeyen- büyük araçlar geçmeyecekti anlaşılan.
Akşam, yorgun argın eve döndüğümde, çukurun yine kırılan örtüsünü ve tartışan adamları gördüm. Onlar tartışmaktan, örtü de kırılmaktan bıkmamıştı.
Eve girdiğimde kendime yemek için bir şeyler hazırlayıp hemen pencere kenarına gidiyordum. Artık televizyon izlemediğimi fark ettim. Her gün bir sonraki günün çözümünü merakla bekliyordum.
Sabah evden çıkarken alıştığım kalabalıkla karşılaştım. Kaç gündür onlarla yüz yüze gelmeme rağmen selam dahi vermiyordum. İşin aslı, ilk gün gördüğümde “Merhaba, ben de bu sokakta oturuyorum" demiştim. Ama şişe dibi gözlüklü adamın kafası çukurla o kadar doluydu ki, beni önemsemeden başını sallayıp arkasına dönmüştü. Ama o sabah benimle konuşmaya çalışan onlar oldu. Kabadayıca önümü kesip “Bu sokakta mı oturuyorsun?” dediler. Hep bir ağızdan konuşuyorlardı, pekala bir çözüm üzerinde anlaştıkları belliydi. “Teker teker konuşur musunuz?” desem, okkalı bir küfür eşliğinde hafiften dayak yiyeceğimden emindim. Kapatamadıkları çukurun faturasını bana ödetebilirlerdi. Bu yüzden sadece evet anlamında çeşitli el hareketleri yaptım. “Apartmanınızın yöneticisine haber verin, akşam 5’de toplantı yapacağız” dedi yeni kıyafetler giymiş tıknaz bir adam. “E beni durduracağınıza apartmanları gezip yöneticileri bulsanıza!” diyecektim ki, demedim yine. Düşüncelerim oksijene karışınca “Tamam" olarak doğdu. Verilen görevi yerine getirmek için apartmanıma hızla geri döndüm ve çantamdan kağıt kalem çıkararak yöneticinin kapısının önüne “Bugün 17:00’de sokakta çukur toplantısı varmış. Ali” yazdım gülerek. Saate baktım, otobüsüme beş dakika geç kalmıştım. Buna rağmen keyifli ve aynı zamanda meraklıydım.
Akşam eve döndüğümde sokağın başında çeşitli armalara sahip üniformalı biri vardı. Seyrek de olsa geçen araçları kontrol ediyordu ve bir şeyler yazıyordu.
Bir gözüm adamda apartmana girdim. Kapımdaki notta, “Haber verdiğin için teşekkürler Ali. Toplantının konusu sokakta bulunması ve gelen geçen arabaları kontrol etme göreviyle birinin tutulmasıydı. Maaşı için yarın apartmandan para toplayacağım” yazıyordu. Yöneticiyle mektuplaşır olmuştuk, iki umutsuz vaka.
Apartman sakinleri “Olur mu öyle şey, para mara vermiyoruz” demişler. Bizim yönetici ve diğer yöneticiler sonra bir türlü parayı toplayamadılar tabii ki.
Birkaç günlüğüne azalan araç sayısı da örtünün inatçı kırılganlığına etki etmemişti.
Görevliye para verilmeyince işten ayrıldı.
Şimdilerde kimse geçmiyor bizim sokaktan. Çukurbaşı kızgın kalabalığa ne oldu hala merak ederim.
Çukurun artık örtüsü yok, üşüyor mu acaba?

2006

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kendimi kendimden çıkarsam sıfır kalmaz

Ay çok pis!

Falı fallanmak