Arka kapı

Bugün yolda birçok "ölü" gördüm; kemikleri kırılmış, derileri ters dönmüş, kepaze cesetler...
Kimse onları umursamıyor, bende bıraktıkları tat, başkasının dişleri gibi ağzımda yuvarlanıyor. Biri çimenliğe atılmış, biri yolun ortasında. Ölüm yetmezmiş gibi şimdi de cansızlık, hızla dönen tekerleklerin gazabına uğruyor.

Otobüste biri şapkalı, diğeri şapkasız iki adam konuşuyor. Ben sadece görüyorum, duyamıyorum. Şapkasız olan daha bir konuşuyor, şapkasız olmak hakkında herhalde. Hava öyle soğuk ki... Şapkalı olan yer buldu ve oturdu, o uyumlu biri. Yağmur yağınca şapkasını alır da çıkar, yer buldu mu oturur, iyi bir dinleyicidir. Kafası boş olanın montunda su damlacıkları var, -şapkasız adamın dibinde ayakta duruyor- hepsi, şapkalı olan diğer adama akıyor. Şapkasız diyor ki, bu sefer seslice, "Hala yağıyor". Evet, diyor beriki montuna bakarak, "Hala yağıyor!"

Durak kabinleri tıklım tıklım. Güneşli havalarda o kadar insan otobüs bekliyor muydu diye düşünmeye daldırıyor insanı. Bekledikleri hiçbir otobüs gelmiyor. Ben bunu bir düşüneyim derken diyor ki, "Arka kapıyı açabilir miyiz kaptan?" Bahsettiği orta kapı aslında. Bir iki tekrardan sonra açılıyor orta kapı. Demek ki şoföre göre de arka kapı, bizim orta kapıymış.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Duman

Kendimi kendimden çıkarsam sıfır kalmaz