Kayıtlar

Mayıs, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Random (eksik)

Dinlediğim: Aslındabirkonuvar Okuduğum: Gecegezenkızlar İzlediğim: Lostsezon4bölüm11 Yediğim: Kiraz İçtiğim: Su

Random (yine)

Resim
insanın kafasının susmaması. Bir kısır döngü içinde sürekli varolan biçimsiz ve yersiz düşünceler. niye biçimsiz ve yersiz çünkü onu düşünmen, içten içe içini kemirmesi hiç bir işe yaramıyor. bu belki annemi üzüyor. onu üzmesi beni üzmesi demek ve bam. bugün de Amelie'yi izleyeceğim bilmem kaçıncı kere. insan filmlere boğulunca gerçeğin onlar gibi olmasını istiyor. eğer amelie yaşıyorsa ve nino'yu seviyorsa pekalâ. hayır yoksa, yine de mutlu sonlu biricik filmim o benim. karmakarışık.

Random (kara)

Eve gidesim yok, işten çıkasım yok. zaten 4 saat uyudum, çok uykum var. karasinek gördüğümde hep biri ölmüş ya da ölecekmiş hissine kapılırım. ve ondokuzkırk otobüsüne yetişmem gerek.

Random (otobüs)

Otobüs duraktan ayrıldıktan sonra yetişmek için koşan o insanlar var ya, onlara çok üzülüyorum. öyle bir durumda sessiz kalmak yerine "gelen vaaar" diye bağırıyorum içgüdüsel olarak. Çok fazla vicdanlıyım bu konuda çünkü aynı duruma ben de düşüyorum. Nefes nefese koştuğum e57'ler pır pır diye önümden geçerken, evden/işten daha önce çıksaydım "keşke"sinin içinde buluyorum kendimi . ve o sırada otobüse ferah ferah yerleşmiş oturan o yolcular, bana salak salak bakıyorlar. zavallı şöfer göremiyor bazen tabii, ona bir şey demiyorum. İnsanlar her şeyden soyutlamışlar kendilerini. Yazık.

Random (yani?)

Eski ve çok yeni şarkıları dinlemeyi seviyorum, bazen arası cidden beni bayıyor. Mesela bu aralar Elisa kadınına taktım kafayı. Yutuptan, ordan burdan canlı kayıtlarını izleyince de çenesine taktım. Telefonu kapatırken: "oldu o zaman, emesen'de devam ederiz' cümlesi. Küğ klavyede resmen iguana kadar yavaş yazıyorum. Benim aslanlar gibi f klavyem var.

Banyo

Bembeyaz bir banyoda içi su dolu küvetin başında oturmuş, elinde tuttuğu kitabın sayfalarını koparıyordu. Kopardıklarını ise küvetin içine atıyordu ağlayarak. Küvetin içi kitap sayfalarıyla dolmuştu, kitap ise kurumuştu sayfasızlıktan. Kız kitapsızlıktan sararmıştı, ama banyo hala beyazdı.

Buruşmuş

Resim
Kapıyı üst üste kilitledim gözyaşımdan buruşmuş yüzümle. Ayaklarımı sürte sürte yürüdüm her tahta köprüden geçerken. Hep kendime acıdım ve acı verdim. Şimdi karıncalanıyor her şey. Gazete kağıdının pisliğini yıkar gibi atıyorum tüm lekeleri üstümden. Benliğime yapışmış yalnızlık kalıntılarını uyuşturuyorum. Rengarenk çiçekler solmuş benimle, solmayan güneşin altında. Veda işte bu, sonu da olmaz başı da: solup gitmişim pek zamansız.

Dut

Ağzımda dut tadı… Neden dut? Dut yemiş bülbüle döndüm. Dönerek dut yedim. Kendi kendine dönene ne derler? Kendi etrafımda döndüm. Bana yıl gibi geldi. Kendi etrafında dönen dünya buna iki dakika dedi. Kime inanmalı? Niye inanmalı? İnat etmeli mi inanmamak için? Biri inandırmalı mı illa? Kendi kendine olmaz mı bu da?

Bulan-mak

Midem bulanıyor. Aklım bulanıyor. Gözlerim bulanıyor. İçimde hissediyorum, boşlukları dalgalandıran bulantıyı. Hafızam bulanıyor. Ellerim bulanıyor. Cam bulanıyor. Aynaya baktığımda, aynayı kendime doğrulttuğumda, kendimle göz göze gelmiyorum. Yatak bulanıyor. Nefesim bulanıyor. Tavan bulanıyor. Oturmuş tavana bakıyorum, aslında “yatmış”. Beyaz ve pürüzsüz. O da bulanıyor. Bulandıkça bulunuyor, bulundukça bulanıyor. Bulmaca… Kurmaca?Kurdukça kuduruyor, kudurdukça kuruyor. Bir kitap yazıyorum. Kitabın üzerine yazıyorum. Hazıra konuyorum. Kondukça kolluyor, kolladıkça kanıyor. Kanım akmıyor ama kanıyorum bulanarak.

Böyle

Sessizlik mi geceye çöktü, yoksa gece mi sessizliğe çöktü anlamadım. Ortak çalışıyorlar ve ortak yolla ruhumu yolsuzluğa itiyorlar. Ruhum felç geçiriyor, oynatamıyorum hiç bir eklemimi. Eklem yerlerim hata veriyor, mavi ekran sallıyor beyaz bayrak kıvamında. Sonra endikasyonları yazılmamış bir ilacı içiyorum, kendimi fare yerine koyarak. Ya da insansı yerine fareyi koyarak. Felçli midir farelerin ruhu? Cevabı bulamadım, evet. Fare kadar aklım yok.Sabitken, duruyorken, hareketsizken dans ediyorum. Sallantılar ard arda basıyor bedenimi. Aslında "dans" demek sallantımı yüceltti, büyüttü, ruhunu okşattı. Eğer sağlam bir ruhu varsa tabi. Ne diyordum, evet sallanıyorum durup dururken. Yok hayır, oturduğum yer yerinde duruyor. Sallanan ve duran şey yalnızca benim. Ve gözlerimi tek bir noktaya diktim. Saatlerce baktım, yaşlanmasını bekledim. Böyle...

Kalbime sözlük

Resim
Duraksız, uzun yollar gibi o yüklemi gelmeyen lanet cümleler. İşlevi belli olmayan özneler afallamış. Havasızlıktan rengi siyaha dönen bitkiler, kanserli beyinlerimizden ufak birer kesit gibi. Elbette bir sonu vardı, bunu hep biliyorduk. Ama hiç son gelmesin istiyorduk. Dar pencerelerimizden bakarken hayata kirli gözlerle, bir yağmur yağsa temizleniriz diyorduk. * Gökyüzüne gözlük, kalbime sözlük tuttum.