Kayıtlar

2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Süpermiş bence.

'Önizleme'ler

İnsan özellikle duygusal zamanlarında güzel bir koku eşliğinde uyumak istiyor galiba -burada insan olarak betimlenen varlık bizzat ben'im. Bu "güzel" koku, annemin çamaşır yıkarken kullandığı alalade bir yumuşatıcıdan fazlası değil. Ama yorulmuş gözleri ve zavallı hücrelerimi huzurun kucağına bırakıyor, hoplatıcı bir uyku haline bürüyor. Günlerdir ne eksik ne fazla, ben diyeyim iki saat siz diyin üç saat zar zor uyuyabiliyordum. Çok sevdiğim yastığımı da ayaklar altına almış, ona küsmüştüm. Sanırım o da bana küsmüştü ki gerçekten artık güzel kokmuyordu. Ya da bana öyle geliyordu. Yoksa burnum mu tıkanmıştı? Olabilirdi. Neyse. Umut çok fena bir yaratık bence. Hiç olmamalıymış, en karamsar kişinin bile aklına girdi mi, vay onun haline! Ardından çeşitli kırıklıklar; döküntü, kaşıntı, çöküntü, tütü vesaire diye uzar gider bu liste... Böyle yapmayayım ben şimdi. Diyeyim ki tekrar ve tekrar; siz siz olun, o hain umut dalgasına kapılmayın. Ne saçma bir şey gerçekten. Şey diyoru...

Üttü

Kafamda bir ütü. Tam ağırlığında, tarif gerektirmeyecek denli şekilli. Tam bildiğiniz gibi işte. Aklınıza nasıl bir ütü geldiyse, o benim kafamın içinde. Eh- biraz eski bir model ve hala sıcak, iş görür nitelikte. Ama kafamın içine sığabilmesi asıl özelliği tabii. Kendi kendine ütüleyebilen bir ütü olmasından çok daha ilginç bir konusu daha var; beynimin kalan son kıvrımını kağıt gibi yapmakta şimdi. Çalışıyor ya... Ah, gitti! Vallahi, gid-di.
"Truth is, everybody is going to hurt you; you just gotta find the ones worth suffering for." Bob Marley

büyük harf devrimsizliği

üzerimizden cennet geçiyor. bembeyaz bir bulut ve kafamda çeşit çeşit renkler, gökdelenler gibi uzuyor. dağınık ışıklar saçıyor evrenime. anlamlandıramıyorum. camdaki yansıma ulaşıyor gözlerime, nasıl bir mucize ki bu; şu anda kendimi görüyorum. kim inanır bana, kendimle konuştuğuma? varlığımı inkar ettikçe peşimden geliyor, gün ortasındaki bir gölge gibi topuk bitimimde başlıyor. uçuşan saç tellerimle bitiriyorum onu, zehir gibi sallanıyor havada. içine çekerse, ikisi de bitecek. tek bir sözüne bakıyor ellerim, kendi boğazımı sıkıyorum kanıtlamak için yokluğumu. ölümüm ellerimden olacak, bir gölge gibi yapacağım bunu, arkamdan intihar diyemeyecekler. bir cinayet bu, topuktan başlayıp nefesimde biten. ruhumda buharlaşıyor gözyaşlarım, soluğum bir ateş parçasına dönüşüyor. bir yanardağ gibi, kendi içime fazla gelip, dışarı püskürüyorum. püskürtüyorum.
Şık latife de kişinin teki senin gibi, benim gibi ancak şık latife değişik biri.
Resim
Bir özel güç olarak herkesin içinde, herhangi biri kılığında, bir başkası olabilmek. Bir dir bir. MANTIKSIZ.

Unfortunate coincidence

By the time you're his, shivering and sighing, and he wovs his passion is infinite, undying - lady, make a note of this one of you is lying. Dorothy Parker

Zayıflayan bir nabız mıyım ben?

Herkesin uyuduğu bir saatte, -ikişer metrede bir konumlandırılmış, üç metre uzunluğundaki direklere yerleştirilmiş- sarı ışık saçan lambaların altından yürüyorum. Adımlarım karanlığa doğru, ayaklarım karanlığa basıyor. "Çıt yok" diyememem için birkaç çıtırtı yükseliyor. Üstünden geçtiğim kırıntıların ne olduğunu göremeden yola devam ediyorum. Az önceki çıtırtılar birilerini uyandırmış mıdır acaba? Yoo, olamaz, ben bile zor duydum! Kulağımda The Smiths, "So please please please let me let me let me let me get what i want this time" diyor Morrisey. Kendimi önlerine sundum, bir ırmak gibi; ama boşa aktım, denize değil, toprağa döküldüm. Emildim, emildim; kendimden de emin değildim. Tek ot bitmedi veyahut bir çiçek bile açmadı üstümde, renkleriyle gökkuşağım olmadı. Biri vardı yiten, biri vardı yutan. Sonunda kimse doymadı. Bir ziyafet veremediysem de, verilen ziyafete davet edilemeyecek de değildim. Aslında en başta bu, ben değildim, onlardı. Eve taşıdığım bir ha...

She said sing sing sing sing sing sing melodies

Resim
Çok depresif gibi okutuyorum kendimi ama, öyle değilim. Güncelere daha fazla devam edersem bu depresiflik gerçekliğe dokunacak. İstemeyiz bunu değil mi? Kemiklerime nufuz eden bir soğuklukla nasıl mücadele edebilirim? Tek siper kaynağım üstüne dokuma, tüyleri seyrek bir halı gibi döşenmiş rüzgarla uçuşan kollarım. Kıpkırmızı olmuş yanaklarım, estetik ameliyatlı görüntüsüyle selamlıyor kışı; niye tekrar gelmeden önce haber vermedin? bayılırsın zaten böyle amansız sürprizlere tam da Mart'ın köründe, diyor. Öyle uçsuz ki rüzgar, ben tostoparlak, içinden bilinmezlere sıyrılıyorum. Acı bir şey yutuyorum ve gözlerim kanlanıyor. İlk baharımız bu mu, ne de güzel bir AY; son baharımı düşünmek için oldukça erken. alela diane - oh! my mama Kimse duymadan ölmeliyim ağzımın kenarında bir parça kan bulunmalı. Beni tanımayanlar, 'mutlak birini seviyordu' demeliler. Tanıyanlarsa, 'zavallı', demeli, çok sefalet çekti... Fakat hakiki sebep bunlardan hiçbirisi ...
Resim
Freddy'i seviyorum.

Arka kapı

Bugün yolda birçok "ölü" gördüm; kemikleri kırılmış, derileri ters dönmüş, kepaze cesetler... Kimse onları umursamıyor, bende bıraktıkları tat, başkasının dişleri gibi ağzımda yuvarlanıyor. Biri çimenliğe atılmış, biri yolun ortasında. Ölüm yetmezmiş gibi şimdi de cansızlık, hızla dönen tekerleklerin gazabına uğruyor.

I'm the hero of the story, don't need to be saved

Resim
Allah kahretsin, bilmiyorum. Niçin değişik zamanları deneyemiyorum, giysiler gibi, hangisinin en uygun olduğunu, en çok yakıştığını anlayabilmek için?