Kayıtlar

Eylül, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Batarya Zayıf

Resim
Rastlantı: Bir aklın intiharı ve delirmeme inkârı. (Yüklemsiz Tümce) Uzun. Uzamış ben görmeyeli. Bakmayalı mı desem? Ve havuz boşmuş, yeni fark ettim. Sadece fark, hepsi bu. Farklı olmasan, olmasın. Tekrarlanıyorum sonra, sıkıldıkça da ufalanıyorum. Bu bana ne kazandırır veya ne kaybettirir, istemedikçe? Uzatmayalım. Aklım, lütfen oynatmayalım. Düşüyorum, düşüm yok. Düşünüyorum ve üşüyorum. Oysa soğuk değil. Ama karanlık korkutur beni, korku ise üşütür. Herkes sıcak mı ben soğukken? Her göğüs kucak mı sana? Geniş zaman, çok geniş bir zaman, her zamanımı kapsayan zaman. Evvel zaman’ın dışında. İçimde başka bir hava, parçasız bulutsuz. Yüzüne bakılmıyor, bir şey saklanmıyor. Ama o hiçbir şey bilmiyor. Umut? Unut gitsin, dedim. Uyut, büyütürsün belki çirkin benliğini. Dikkat! Basamakta durmayın, otomatiktir kapı, çarpar dedim. Çarptı kapıyı ve gitti. 5 Nisan 2007 / Perşembe / 18:15 SayınBayan

Ruh felci

Resim
Bazen kalıcı olabilmesiyle birlikte sık görülen şekli pek yıkıcı ama geçici halidir. İçiniz kıyılır, içiniz küçülür, içinize öküz oturur. Çaresi kesinlikle zaman değildir ki zamana bırakılması halinde, felçli ruhunuz sizi içinden çıkılmaz bir duruma düşürebilir. Beklenmeyen bir etki görüldüğünde doktorunuza veya eczacınıza başvurmak yerine, "susunuz", sonra geçer. SayınBayan

Derdim bu değil aslında

Resim
Dönem dönem yaşadıklarımdan hiç ders almadığımı anlıyorum. Sonra kendimi kötü hissediyorum ve bu dönemlerde normal zamanlarımda dinlemediğim (dinlemeyeceğim) şarkıları dinlemeyi bir görev ediniyorum sanki. Arabesk değil de böyle bir değişik. Kastım şarkılara değil, bu saçma duygu haline. Mesela geçen günlerden birinde, televizyonda açık kalmış bir müzik kanalında çıkan şarkı ile irkildim: “Aa kim söylüyor bu şarkıyı?” şeklinde. Baktım ki, Yaşar’mış. Kendisini ilk popüler olduğu zamanlarda, ki bu benim ergenlik dönemime denk gelir, az da olsa dinlediğimi inkar etmeyeceğim. Sen çok yaşa Yaşar ama şarkı halinde kal, n’olursun. Hayal gücümün ulaşılması güç sınırları sayesinde, aklım bulanabiliyor bazen. Rüya ile gerçeği ayırt edemediğimiz anlara benzer anlar yaşayabiliyorum. Hani bazen uykuda bir şeyler söylerken sesimize uyanırız, uyanırız uyanmasına da birkaç saniye sürer bu uyanıklığı fark etme anı. Neyse işte o anlar, beni iyi anlar. Öteden beri tanışıklığımız vardır onlarla. Bir de ta

Bir sallantı bedenime

Resim
Son Dinlediğim: Alicia Keys - No One Son İzlediğim: Mumya 3 / Ejder İmparatoru'nun Mezarı Son Yediğim: Zeytinli poğ(a)ça Son İçtiğim: İce Tea şeftali Okuyorum: Jean Christophe Grangé - Şeytan Yemini Tavsiye: http://derin.bunalti.com/ (Hayır bunalımda falan değilim, sadece seviyorum bu konuları. Sevgiler) Kendim bir şeyler üretmeyip hazıra konuyorum. Random da sadece sıradan bir eklenti. Yazının asıl sebebi şu iç sorgulayan öyküdür: Bir sallantı bedenime Sefil bir çığlıkla ne yapılabilir ki? Ben niye yazdıklarımı aynaya tutup tersinden kendi içime bakıyorum ki? Kime sorduysam seni yok, beni yok, onu yok dedi. Ama varlık kırmızı bir ilaç gibi boğazımdan aşağı düşerken, boynuma sarılı ilmik onun aşağı düşmesini engelleyen boyunsuz bir mezar taşı gibi. Niye diye sorduğum her şeyin cevabı varsa eğer niye sorayım ki, cevapsızlığın içinden geçen yolun keyfine eremeyeceksem. Yaprakları bile saymak gerekiyorsa, matematik bir yokluk bulmalı bedenim başımın içine. Gidip bir hayale yalnızlık k

İçimizde bir yer var mı bildiğin?

Yanlış bir hayatı yaşıyormuş gibi mutsuz bir hali vardı hep. Sorularla ne kadar yalnızız. Ve ne kadar kalabalık yalnızlığımız. Herkeste kendimize çarpıyoruz. Ve, bir ses bize diyor ki: "Sen mükemmel değilsen, başkasının mükemmel olmasını niye istiyorsun?" Ve, biz diyoruz ki: "Ben mükemmel olsam, başkasının mükemmel olmasını niye isteyeyim?" Hepimiz yaralanmayı biliyoruz. Yaralamamayı bilen birisini arıyoruz hepimiz. ____ Ahmet Altan / İçimizde bir yer

Gözyaşlarına dayanamam

Resim
Karıncaları çakmakla yakan (çıkan çıtır çıtır sese hayranlığından dolayı) ve tuttuğu kaya balıklarını canlı canlı kedilere atan (!) bir hayvansever deli. "Niye" sorusunu lügatının baş köşesine koymuş bu deli (ki bu deli ben değilim), yanlış ilaç tedavisi sonucunda bir yıl dinlendirici gözlük kullanmak zorunda kalarak 4 göz laflarını işitmekten gınalar geçirmiş vakti zamamında. Tabii doktor reddetmiş bu yanlışlığı ve olaya farklı bir bakış açısı kazandırmış: "Bu çocuk çok kitap okuyor ve gözleri yoruluyor." O sıralar kızın kalbinde taht kuran Ayşegül serisi, arkadaşları ve onun için sosyal bir ortamın kilit anahtarlarından biriymiş. Çünkü kitaplar bir günde bitirilesi ve diğerine başlamak için büyük istek duyulasımış. Yani göz yorucu hiç bir özelliğinin olmamasının yanı sıra, beyinsel işlevleri de yavaşlatan kitaplar bunlar. Böyle. "Çocuklar mizah yeteneği gelişmemiş bireylerdir" diye okudum bir sağlık dergisinde. Çocuk ne kadar espirileri anlayıp onlara ka

Çok sesli kulaklık korosu

Resim
Bazen bazı şeyler çok saçma ve bulantılı, bazı şeyler de banyo sonrasında çöken o uyku gibi tatlı geliyor. Ancak bu ikinci bazenler daha nadir ve sanırım bu yüzden güzeller. Birşeyin cılkını çıkarmadığın sürece, onun yolunda ilerlemek iyi ve risksiz. Tam tersi ise, gerçekten tam tersi. Mesela eskiden kimse öyle müzikmiş, radyoymuş dinlemezdi toplu taşıma araçlarında. Yolculuk sırasında birbirleriyle konuşur, yolculuk sonunda akraba çıkarlardı. Büyük kadınlar, tanımadıkları küçük kızları kucaklarına alırlardı. Ne olduysa radyolu, empeüç'lü telefonlar çıktıktan sonra oldu. Sessiz bir şekilde dinleyenlere değildir sözlerim, sözlerim kendilerini bilmeyenleredir. Sabah ses seda yok otobüslerde, daha doğrusu insan sesi yokken, mekanik gürültüler var çokça. Benim arkamdaki, çaprazımdaki, yanımdaki bayanın karşısındakiler ve saireler hep beraber farklı ve cızırlıtı şeyler dinliyorlar. Hayır, dinleyin ama aynı şeyleri dinleyin, hep bir ağızdan dinlemenin keyfine varın. Ve bari reklamları es

No: 22

Taksim'in nefes kokan havası içinde dinginliğin anlam bulduğu no: 22'nin tavanı yüksek, tabanı ise gıcır gıcır. Nasıl oluyor da birbirimizi farketmeden yaşıyoruz? Gerçekten yaşıyor muyuz?