Kayıtlar

Ekim, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Dırım dırım dırım dım

Resim
İçime bakıyorum, yürüyorum. Her bir tarafta “hoşgeldin’iz” yazıyor. Rakım, nüfus… yok. Sadece geldiğimi belirten ve bunun hoş olduğunu iddia eden yazılar var. Hem kim, ne zaman, hoş gelmemiş ki? Ama gitmek, tükenmez kaleminin yazının ortasında bitmesi gibi. Nefes almak gereksiz. Karalanarak, karalayarak gitmek var. Bu da bir çeşit acı... Tişörtünü başkasında görmek ve ona hiç yakışmadığını düşünmek gibi. Gibilerden kurtulup gerçeklere ulaştığımızda, her şey ne kadar da korkutucu. Yazdığım şeyleri sadece ben anlayabiliyorum "gibi" bir izlenime kapılıyorum. İç ses'çiğim, doğrudur, diyor, ben ise, teşekkürler. Bu arada bunu yeni yazmadım. Son İçtiğim: Yaseminli yeşil çay Son Dinlediğim: Erik Satie - Gnossienne No: 1 Son İzlediğim: Saw V (Ortaya karışık) Bir de artık http://www.sayinbayan.com/ şeklinde bir alanı daha kaplıyorum. Kazım Karabekir'in akrabası ısmarladı.

Aç parantez

Resim
(Oldu o zaman. Bay.) Defterimin üzerinde bir saç teli. Yere atmak suretiyle kendisini def etmeye çalışırken hala kafama bağlı, yaşayan, benden yana bir parçayı koparmaya çalıştığımı farkettim. Saçlarım uzamış görmeyeli. Geçen cumartesi yaptığım hesaplara göre artık her pazar piyano kursum vardı. Ancak yine pazar günü yaptığım plan ile her pazarlarım yine boşluğa emanet oldu. Piyano alacak maddi gücü bulamayınca da org almakta karar kıldım. Hem ucuz, hem de halktan. Ay ken, yu ken, vat ken yu du? VAT KEN YU DU? Gündeme karşı serin duruş. Dinliyorum: Onor Bumbum - şimdilik Bic Runga - heal (hiiiiiil mi nav!) ___ Kendi de biliyordu bunu. Bu, bir sır değildi artık. Üçüncüye bok düşmeliydi. Düşmemeliydi.

Mayalanma (Arı Maya'yı anma)

Adam: "Hayatında biri var mı?" dedi. Kadın: "Kendim bile yokum ki hayatımda." Arkadaş bir film önerdi, 'pembe' filmler izlemeye çalıştığımı söyledim. "Hıı bu aralar piskolocin penbe demek" dedi. Hayır dedim: "Pisikolojim pembe değil, işte böyle filmler izleyerek onu pembeleşinceye kadar pişiriyorum." Fermantasyon: Fransızca fermantasyon (fermentation) sözü kimyada "Organik maddelerin bazı mikroorganizmalarca salgılanan enzimler etkisiyle uğradığı değişiklik" anlamıyla kullanılmaktadır. Sözün bu anlamı için dilimizde mayalanma karşılığı bulunmaktadır. Sanırım bir organik madde olarak bazı mikro ooo organizmalar tarafından değişikliğe uğratılıyorum. Gözlerimizi hiç kırpmasaydık dünya daha mı değişik olurdu? Filmlerde neden insanlar film izleyip morallerini bozmazlar? Bu, rüya gördüğünün bilincinde olmak gibi birşey heralde. Uyuyosun, herkes oyun oynuyor sen de içindesin, ama rüya'm bu diyorsun kötü de olsa. Ayak uydurmalıyım

Your Sassy Girl

Resim
Bloğumu açar açmaz (hatta sabah sabah) Kim’in çalması ile birlikte otobüste aklıma gelen bütün komik şeyler bir anda uçuverdi. Hal bu ki o komiklikleri buraya aktaracağım için ne kadar da mutluydum. Ama Teoman Bey’ciğim mutluluk kırıntılarımı uzaklara dalışlara bıraktı. Neyse. Bunu dün yazmıştım, her gün otobüste bu kadar mutlu olmuyorum. Artık ciddi ciddi insanlara “kulak zarınız patlasın” diye beddua etmeye başladım. İett’ye mail yoluyla ulaşarak onları toptan şikayet etmeyi düşünüyorum, çünkü artık teker teker hepsiyle baş edemiyorum. Ne? Çok mu dert ediyorum? Belki de siz kafasını koparmak istediklerimden birisinizdir. Size ne? Son Yediğim: Poğaça ( Top X ) Son İçtiğim: Ayran Son İzlediğim: My Sassy Girl Son Dinlediğim: Nesrin Sipahi – İçin için yanıyor

Cien años de soledad

Resim
Yüzyıllık Yalnızlık: 1982 Nobel Edebiyat Ödüllü, Kolombiyalı yazar Gabriel García Márquez'in 1967 yılında Meksika'ya ilk gidişinde yazdığı başyapıt. And Vikipedi said the following too: “İlk baskısı Can Yayınları tarafından 1984 yılında yayınlanmıştır.” Bu Vikipedi resmen yalancı. Dün Nilay’ın bizzat gidip sahaflardan aldığı 1982 basımlı (ki bu üçüncü baskı) Yüzyıllık Yalnızlık ne pek iyi? İlk baskısını Şubat 1974’te yaptığını belirten Sander Yayınları ’na gönülden inanıyor ve popüler Can Yayınları'nı esefle kınıyorum. Bu arada benden beş yaş büyük, mis kokulu kitabım 12 YTL imiş. Son Dinlediğim: The Ting Tings Son Yediğim: Eti Finger Son İçtiğim: Çay Son İzlediğim: P.s I Love You

Ruhum özgür, sadece rüzgarlı havalarda

Resim
Bilmiyorum ve ellerim titriyor aşk filmleri izlerken. O pembe filmler değil titreten, dedim ya, bilmiyorum aslında. Yağmur yağıyor, asfalt ıslak. Ve aşk, bu gerçekliğin tamamen dışında. Yani sadece filmlerin konusu mu, “hayır” diyorum “yok böyle bir şey”: Tırnaklarım uzuyor ve ojelerim çıkıyor. Hiçbir kahramanın başına gelmez bu ki zaten kahraman değilim ben, aman aman bile değilim. İnsanlar buruşuk. Kat kat giyinsem de üşürüm şimdi, çünkü aklım karışık. Ellerim titrerken, sözler karıncalanırken yazardım. Ve resim yapmak isterdim ama boya elime yakışmaz. Şimdi yine yollar kapalı, sokaklar çıkmaz. Yollarımız zaten çakışmaz, bunu düşünmek bile saçma. Evet konuşmuyorum, çünkü artık anlamak zor. Keşke sonsuza kadar uyusaydım. Bence bütün suç babamın. Hayır, tam olarak “hayalci” denemez bana. Bunu yazmaya başladığımda da saatin 16.16 olması hiçbir şeyi değiştirmez. N’olur bana mutluluğun resmini çizer misiniz? Ben çizemem, belki o çizer. Ben soramam ona, sorun eder beni. İyisi mi siz sorun.

Sonbahar'da saçlarım dökülür

Resim
Hiçbir şey olmamış gibi davranarak kimi kandırıyorum ki? : Kendimi. Tanrım kafein çok güçlü, sanırım ona yeniliyorum. Ağzımda üç harfli, içi boş kelimeler çiğniyorum (nefis), kandırmacalar oynuyorum. Doluyu alıp boşluğu bırakıyorum, bu oyun çok zevkli. Dualarım göğe doğru yükselirken buharlaşıyor galiba, çünkü kimse beni duymuyor. Beynim bir kazan ve taş çorbası (nefis) kaynatıyor sürekli. Midemde kelebekler yerine arılar var. Kurşunlanmış gibiyim, delik deşik bulanıyorum. Modaya uydurduğum ayağımda Hint kumaşıyla kaplanmış topuklular yok çünkü düşüyorum. Ve yükseklerden düşmek canımı daha çok acıtıyor. Acıtmak... Sen – kafein – ellerimi uyuşturmayı bırak. Beynim, hadi kalk gidiyoruz. ® Maggie Taylor / Mood lifter. 2001