I think a lot and I know too little

Keşke şu gözde ile başlayan, profilim altında sıralanan olaylara giriş yapmasaydım zamanında. Şimdi “ay acaba kimi unuttum, bi sürü aklıma gelmişti, neydi!” diye krizimsi, beni güldürürken düşündüren haller içindeyim.
Saatler geçleştikçe havanın hala aydınlık oluşu beni sanki işten erken çıkıyormuşum şeklinde tabir edebileceğim, çeşit çeşit, buram buram vicdan azaplarına sürüklüyor. Kimse beni görmicek ne de olsa diye kepaze hallerde çıktığım karanlık kış vakitlerinin pek gerilerde kaldığını hissediyorum. Bu güzel bir şey aslında ama… dün havalar iyileşti diyerek giydiğim ince mont sayesinde soğuk, resmen kalbimin atışını yavaşlattı… işte bu güzel bir şey değil. Kar yağıyor olsa tamam diyeceğim, kurtarırdı. Kapıdan baktıran, kazma kürek yaktıran mart “burdayım” dedi. Okul numarası da 6853’müş Mart’ın. Kendisine kişilik kazandırınca, baş harfini bile büyüttüm. Ben böyle biriyim.

Bu aralar ciddi bir blog yazarı gibi görünsem de değilim. Birkaç gün sonra söner yine şevkim (Bkz. Şevkin sönmesi)
Bu duygusal platformu, sanırım rakip tanımayan takipçi sevenlerim yüzünden, bir nevi günlüğe çeviriverdim. Arada ilham verici eserlerimle karşınıza çıkacağımdır.

Başlığın ilham kaynağını açıklıyorum:
http://www.lastfm.com.tr/music/Clara+Luzia/_/Fine ücretsiz indirilebilitesi var. Bazen diyorum ki, iyi ki varsın last, kıralsın last.

Türkiye'ye de gelmiş geçen ay Clara'cığım. Yeni de keşfetmedim, sadece dinlemeye ara vermiştim. Bugün dinleyesim geldi. Ve bayaa da dinledim.
Hakkını verelim mi aşkın?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kendimi kendimden çıkarsam sıfır kalmaz

Ay çok pis!

Falı fallanmak